Türk Sovyet Ilişkilerinin Doğuşu

Stok Kodu:
9757737356
Boyut:
165-235
Sayfa Sayısı:
486
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
0,00
9757737356
39843
Türk Sovyet Ilişkilerinin Doğuşu
Türk Sovyet Ilişkilerinin Doğuşu
0.00

Birinci Dünya Savaşı felaketin habercisi, Rusya'da Ekim İhtilali ise barışın müjdecisi olarak karşılandı. "Derhal barış" sloganı ile iktidar olan Bolşevikler, Sovyet Rus halkına verdikleri sözü yerine getirmek zorundaydılar. Zaten Sovyetlerin esas maksadı bir an önce barış yapmak ve Rusya'da Sovyet rejimini kurabilmek için savaşa derhal son vermekti. Dolayısıyla ihtilalin hemen ertesi günü yayınlanan "barış dekreti" ile tüm savaşan ülkelere "ilhaksız-tazminatsız" barış çağrısı yapıldı. Bolşevikler genel bir barış yapmak istiyorlar ve müttefiklerini, yani İtilaf Devletlerini de barış yapmaya davet ediyorlardı. Ancak, bu devletlerden hiçbiri barış çağrısını ciddiye almadı ve olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap verilmedi. Bunun üzerine Bolşevik Hükümeti, İttifak Devletlerine yöneldi ve Almanya'ya mütareke teklifinde bulundu. Almanya'nın bu öneriyi kabul etmesi üzerine, önce Brest-Litovsk'ta İttifak Devletleri ile Sovyet Rusya arasında 15 Aralık 1917'de bir mütareke yapıldı ve sonra her iki tarafın temsilcileri barış yapmak için Brest-Litovsk'ta yeniden biraraya geldiler.
Türk ve dünya tarihinin en önemli siyasi olaylarından biri olan, ancak ne İttifak Devletleri ve ne de Sovyet Rusya tarafından gerçek manada uygulama safhasına konulmayan Brest-Litovsk Barışı daha sonra hiç olmamış gibi addedilerek, "unutulmuş barış" adı ile anıldı. Aslında Brest-Litovsk Antlaşması, barış konferansına katılan bütün devletler için çok mühim bir siyasi hadise ve özellikle ikiyüz yıldan bu yana -1856 Paris Antlaşması hariç- Osmanlı Devleti'nin, Rusya'ya karşı ilk masabaşı galibiyeti, bir başka ifadeyle diplomatik bir zaferidir.
Türk-Sovyet ilişkilerinin başlangıç noktası olması bağlamında bu kadar önemli bir konuma sahip olan Brest Litovsk Barışı maalesef Türkiye'de layık olduğu ilgiyi görmemiş olacak ki bugüne kadar bu konu hakkında ayrı ve ayrıntılı bir çalışma yapılmamıştır.
Türk ve Alman arşiv belgeleri ışığında kaleme alınan bu araştırmayı Türk tarihinin önemli bir boşluğunu dolduracağı inancıyla yayın hayatımıza kazandırıyoruz.
(Arka Kapak)

Birinci Dünya Savaşı felaketin habercisi, Rusya'da Ekim İhtilali ise barışın müjdecisi olarak karşılandı. "Derhal barış" sloganı ile iktidar olan Bolşevikler, Sovyet Rus halkına verdikleri sözü yerine getirmek zorundaydılar. Zaten Sovyetlerin esas maksadı bir an önce barış yapmak ve Rusya'da Sovyet rejimini kurabilmek için savaşa derhal son vermekti. Dolayısıyla ihtilalin hemen ertesi günü yayınlanan "barış dekreti" ile tüm savaşan ülkelere "ilhaksız-tazminatsız" barış çağrısı yapıldı. Bolşevikler genel bir barış yapmak istiyorlar ve müttefiklerini, yani İtilaf Devletlerini de barış yapmaya davet ediyorlardı. Ancak, bu devletlerden hiçbiri barış çağrısını ciddiye almadı ve olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap verilmedi. Bunun üzerine Bolşevik Hükümeti, İttifak Devletlerine yöneldi ve Almanya'ya mütareke teklifinde bulundu. Almanya'nın bu öneriyi kabul etmesi üzerine, önce Brest-Litovsk'ta İttifak Devletleri ile Sovyet Rusya arasında 15 Aralık 1917'de bir mütareke yapıldı ve sonra her iki tarafın temsilcileri barış yapmak için Brest-Litovsk'ta yeniden biraraya geldiler.
Türk ve dünya tarihinin en önemli siyasi olaylarından biri olan, ancak ne İttifak Devletleri ve ne de Sovyet Rusya tarafından gerçek manada uygulama safhasına konulmayan Brest-Litovsk Barışı daha sonra hiç olmamış gibi addedilerek, "unutulmuş barış" adı ile anıldı. Aslında Brest-Litovsk Antlaşması, barış konferansına katılan bütün devletler için çok mühim bir siyasi hadise ve özellikle ikiyüz yıldan bu yana -1856 Paris Antlaşması hariç- Osmanlı Devleti'nin, Rusya'ya karşı ilk masabaşı galibiyeti, bir başka ifadeyle diplomatik bir zaferidir.
Türk-Sovyet ilişkilerinin başlangıç noktası olması bağlamında bu kadar önemli bir konuma sahip olan Brest Litovsk Barışı maalesef Türkiye'de layık olduğu ilgiyi görmemiş olacak ki bugüne kadar bu konu hakkında ayrı ve ayrıntılı bir çalışma yapılmamıştır.
Türk ve Alman arşiv belgeleri ışığında kaleme alınan bu araştırmayı Türk tarihinin önemli bir boşluğunu dolduracağı inancıyla yayın hayatımıza kazandırıyoruz.
(Arka Kapak)

Kapat